1 Nisan 2014 Salı

Huzur?evi Ziyareti

” Kendi evin gibi olmuyor kızım, ağırlayamadım sizi; şekerim, kolonyam yok; kusura bakmayın.” Huzurevindeki Hikmet Teyzenin titreyen dudaklarından süzülen, içinde aradığım her şeyi bulduğum ansiklopedi minvalinde bir söz bu. Yaşamdan çıkarmam gereken tüm dersleri buket yapıp elime tutuşturuyor Hikmet Teyze. Hazıra konuyorum biraz. Ama ne hazır! Dumura uğradığın, birisi çıksın ve ''hepsi sadece bir şakaydı'' desin istediğin anlar vardır. Kimse çıkmaz. Kimse de yerin dibine girip çıkan duygularının elinden tutmaz. Her şey lök gibi gerçektir o anlarda.
'Teyzecim halin vaktin nicedir?' diyorum.' İyiyim kızım çok şükür, sabahları tansiyonum düşüyor sadece, iyiyim.' diyor. Beyninde ur varmış... Ve bu yüzden sol eli zangır zangır titriyor. Buna rağmen 'iyiyim, çok şükür...'
 Konuyu değiştirmek istiyor. ‘Dolabımda kola, bisküvi var durun ikram edeyim’ diyor. Dolabının kilidi kaybolmuş. ‘Yine çalınmış kuzularım’ diye dönüyor. O özürleniyor, ben mahvoluyorum...
 Arkadaşlarının yanına götürmek istiyor bizi.’Bakın kızlarım ziyarete gelmiş bana’ diye sevinçle açıyor her kapıyı. Ellerini öpüp bayramlarını kutluyoruz, şeker tutuyoruz. Kimisi şeker hastası olduğundan bakıcıları müdehale ediyor. Eriyorum o anlarda.
 Kat aralarına fileler çekilmiş boydan boya. Balkonlar desen, orası da öyle. Üç katlı bir bina ve içerisinde terkedilmiş yaşamların bulunduğu odalar... Kimisi on yıldır orada, kimisi on sekiz yıldır. Dile kolay, on sekiz yıl...
Tek tek inceliyorum herkesi, gözlerimle ameliyat yapıyorum. Gözlerinde bir parça dahi umut ışığı bulamıyorum. Hayata dair hiçbir umutları kalmamış. Nasıl kalsın ki? Eğer yaşlandıysa bir insan tüm umutlarını, hayallerini çocukları ve torunları oluşturur. Ya onlar da yoksa? Huzurevi denen gerçekle baş başa işte. Huzur bunun neresindeyse...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder